“Hayat üç bölümdür. Dünyayı değiştireceğini sandığın, değişmeyeceğini anladığın ve dünyanın seni değiştirdiğine emin olduğun.”
Jean Paul Sartre
JOKER (2019)
‘Raskolnikov’ tefeci kadını neden öldürdü? Bunun cevabını Dostoyevski 150 sene önce yazarak verdi.
Varoluş sancısını, adalet kavramını en derin haliyle anlatan, kendisini tekrar tekrar okutan bir romandan sonra benim için ‘Joker’ filmi popüler kültürün içerisinde harmanlanmış bir hikâyenin ötesine gidemedi…
Herkesin hikâyesi başka başka bu yaşamda.
Varoluş sancısı ‘pop’ a bulanmış bir sos değildir.
Haliyle 15 yaşındaki oğlum için oldukça etkileyici bir filmdi.
Kendime şu soruyu soruyorum sık sık.
İnsanın, -yaşamın kendisine dair- hissettiği varoluş sıkıntısı ile kendi hikâyesi yüzünden ( seçemediği aile, coğrafya, herhangi bir engel ile doğmuş olmak, patolojik bir kişilik, vb…) hissettiği varoluş sıkıntısı aynı şey midir?
İlkinde hiçbir problem yokken dahi, varoluş sancısını çok güçlü hissedip bu dünyaya sığamadığımız olur değil mi?
Konforlu bir hayat, iyi bir eş, sevgili, harika bir çocuğa sahip olmak yeterli midir?
Hayâlindekilere yakın bir hayat sürdürürken bu varoluş sıkıntısı gelir ele geçirir seni, sorgular ve sorgularsın. Her gün o ölüm gelir yakana yapışır.
( Bence tek çözümü üretmektir. aşk da fena bir çözüm değildir ama gelir ve geçer…)
Raskolnikov’a dönecek olursam, o her şeyden önce bir anti kahraman değildir ve bir ütopya üzerinden gerçekleştirmemiştir yaşamını. Bir roman karakteridir elbette, ama bir o kadar gerçek bir kişiliktir, adaleti kendisi için değil dünya için istemiştir. Yaşamı onu kahraman yapmaz.
Raskolnikov, özgürlüğünü yani vicdan özgürlüğünü kurtarmıştır ve hapse girip kendisine olan saygısını yerine getirmiştir. Onda hiçbir surette patolojik bir durum yoktur, çünkü yaptığı her şey bilinçlidir..
Acılarımız, hayat hikâyemiz kesinlikle bizi önemsiz kılmaz, ama en önemli şey değildir bu yaşamda.
Hiçbir hayati sıkıntı taşımayan birinin varoluş sancısı, kendi hikâyemizin, ‘hayat içerisinde ben de varım, hadi, az git öteye’ söyleminden çok daha güçlü olabilir.
Kahramanlar genellikle ilginç hayatlardan, acılı, trajik bir yaşamdan, başa gelenlerin, kendi hayatlarının hikâye edilmesinden ortaya çıkar.
Örneğin; -adam ya da kadın- diyelim ki kanser hastası, onun kanseri yenmek için gösterdiği çaba ve hayata tutunma isteği insanların gözünde onu birer kahraman yapar.
Tersini düşünelim; kanser olduğunu öğrenen ve tüm çabayı reddedip ölümü seçen kişi, kahraman olabilir mi?
Bu kadar edilgen ve sönük bir seçimden kahraman çıkması mümkün müdür?
Joker bir kahramandır. Bir film karakteri olması sebebiyle ise anti kahramandır.
Anti kahramanlar yaşadıkları patolojik hâl, acılar ve travmalardan en sonunda bir örnek, idol haline gelirler.
Joker, sadece hayat hikâyesi sebebiyle değil, birçok şeyin değerinin başka bir şekilde sunulması sebebiyle de anti kahramandır.
Her yaşam değerlidir kendince.
Hepimizin hikâyesi başka ve biriciktir.
Kendi adıma benim sorum şudur; Joker, tüm yaşadıklarından bağımsız ( aile, travma, patolojik durumu, uğradığı tüm haksızlıklar) sıradan bir yaşamın içerisinde varoluş sancısı çeker miydi?
Tetiği çekip gene öldürür müydü?
Bunu bilemeyiz ama şu soruyu sorabiliriz. Joker bu durumda da kahraman olabilir miydi?
Bilenler bilir; Unabomber, Harvard mezunu matematik profesörü Theodore Kaczynski üniversiteden ayrılıp elektrik dahil her türlü teknolojik olanağı reddederek yaşadığı dağ evinden 1995’te yazdığı manifestosunda sanayi devrimi ve sonrasında teknolojik gelişmelerin insanlığa felaket getirdiğini anlatmış bununla kalmayıp 1978’den 1995’ e kadar teknoloji karşıtı eylemler düzenlemiştir.
16 ev yapımı bomba yaparak 3 kişinin ölümüne neden olmuştur. Ancak bir kahraman değildir.
Netflix onu dizi haline getirip bir anti kahramana dönüştürmeye çalışmıştır o başka, ama gene de becerememiştir.
Varoluş sancısı bunun önüne geçmiştir.
21. yy basit hayatların varoluş sancısını ciddiye almıyor! Bu nedenle Joker’in popüler kültür içerisinde harmanlanmış bir film olduğunu söyledim.
Tarkovsky’nin sade karakterleri, Bergman’ın sadece düşünce dünyasıyla varolan önemsiz karakterleri, hatta Buñuel’in sürrealist ve acımasız gibi görünen, aslında vicdanı sorgulayan karakterlerini düşündüğümde evet ‘Joker’ bir gişe filmidir..
Kim için?
Arzu Bursa için elbette.
Ama herkes kendinden mesuldür bu hayatta zaten değil mi?
Yalnız; Joker’in çok güzel sorular sorduğunu da eklemeliyim, ona haksızlık etmemeliyim.
Neden bu kadar ciddisin, neden bu kadar ciddiyim ve neden bu kadar ciddiler?
Eğer Tanrı varsa neden bu kadar ciddi olmak zorunda?
Sadece biraz eğlenmeyecek miydik?
Dünya bunun için değil miydi, tüm bu yaygara, kaos ve kargaşa ne için?
Ortaya maskeler hangi ara çıktı ve parti ne zaman bitti?
Peki kendi yarattığı dünyada kendi oyununu kuran Tanrı bizi sevebilir mi gerçekten?
Filmde Joker’in oyunculuğu için ise birçok yerde gözlerim doldu ama ben bir filmi bütününden ayırt ederek izleyemiyorum sanırım.
Diğerleri ise zaten sadece kendi hissedişim.
Velhasıl insan garip bir mâhluk ve bu gariplik bitmez.
Yaşarken ölüme çare arar meselâ, oysaki yaşamaya çare bulmak gerekir.
Ölümün kendisi zaten çaredir.
Bir yerde okumuştum böyle diyordu, çok hoşuma gitmişti.
Savruluyor işte insan, çok konuşması da bu yüzden…
Konuşursa ölümü yenecekmiş gibi…
Sessizliği farketmek, aradaki boşluklarda dinlenmek, sükûnete sarılmak filan ne hoş şeyler.
Ben hep hayatları izler ve bakarım.
İnsan nazar değecek bir yaşamı olduğunu düşünüp, bir gizlilik içerisinde yaşar birçok şeyi.
Kendisini bu kadar önemli zannetmesi de bir acayip değil midir?
Yemekte yan masaya bir lâf atsan karı- kocanın hayatını darmadağın edebilirsin meselâ.
Büyük bir ciddiyet içerisinde yenilen yemekler, asık suratlı ve aslında o tatili hiç istemeyen çocuklar, sevişmeyeli uzun zaman olmuş çiftler, can sıkıntısından neye saldıracağını bilemeyen tuhaf ifadeli yüzler.
Olmazsa olmaz Allah’ım emri aile tatilleri.
Taştan kilisede yakılan mumlar, edilen dualar.
Ağaçlara bağlanan adaklar, yapılan meditasyon vb…
Çare arıyor işte insan kendisine.
Çare arıyor insan yaşamaya evet.
Kimisi müritler buluyor onunla rahatlıyor.
Aramak için yollarda mı olmalı?
Benim bulduğum çare bu.
Ben de elbette savruluyorum herkes gibi.
Yok nihilist değilim.
Kafam karışık tabii herkes kadar…
E insan öyledir zaten.
Sadece dışarı vurmaz kimisi.
Joker’e, bana düşündürdüklerinden dolayı ‘sâde bir tebessüm’ ile teşekkür edeyim ve bu gece sona ersin.