Saat 02:12 ve uyuyamayan ben 07:15’de uyanacağım.
Bazen düşünceler durmaz ya, o hal işte..
Spor yapmayı sevmiyorum ben. Hiç sevmedim ama yapıyorum. Zihnim boşalıyor bunu seviyorum.
Yogayı da sevmiyorum. Ommmm. Haksızlık ediyorum belki ama sevmiyorum. Felsefesini de sevmiyorum.
Pilatesi de sevmiyorum.. Aslında hiçbirini sevmiyorum ve yapmıyorum zaten.
Ben tereyağında pişmis kabuklu jumbo karides seviyorum..
Kolestrolü fırlatıyor ama ben onu seviyorum.
Sosyalist arkadaşlarım, vayyy karidesin jumbosu ve en pahalısı diye şöyle bir bakış atacaklardır. Ne yapalım; kazandığımız para, sağlıklı yaşam için kimine bisiklet aldıriyor kimine jumbo karides.
Nitelik-nicelik, geçiniz..
Bir de ben şarap icmeyi çok seviyorum.
Cok alkol, sigara dumanı ve alkolden gelen bol kahkahayı ise sevmiyorum.
Ama şarabı seviyorum. Hatta çok seviyorum.. Tattıkça derinleşiyor çünkü. Başlıyor hikayesini anlatmaya..
40 yaş üzerindeki kadın ve erkeklerin her nedense yaş ilerledikçe daha çok artan alkol, argo ve bel altı konuşmalarını da sevmiyorum… Boccaccio’nun “Decameron” hikayeleri gibi naif-küçük ayıp hikayeler olsa neyse de.. O da değil işte.
Varız tüm kadınlar ve erkekler hepimiz buradayız merak etmeyin.
Bir de dejenerasyonu sevmiyorum ben..
Valla var sevenler, bu da çağa ayak uydurmak.
Bir uyma bak kapı dışarı.
Ne ki o öyle, al gülüm ver gülüm…
Yaşam koçu, yaşam atölyesi falan var ya işte bir takım gurular. Bize nasıl yaşarsak daha mutlu olacağımızı anlatiyorlar, ben onları da sevmiyorum.
Hiç sevmiyorum hatta..
Sığınılacak liman olarak etrafımız börtü, böcek, doğa, terkettik sehri- metropolü hali var ya ben onu da sevmiyorum..
Çünkü o da bir “yaşam biçimini” dikte ediyor.
“Dikte edilen hiçbir yaşam biçimini sevmiyorum.
Ben metropolü ve tüm o karmaşada uçuşan hikayeleri seviyorum…
Yaşadığım metropolü mü…
Keşke yaşayabiliyor olsak.
Canım İstanbul’um.. Ama konu bu değil, metropol…
Ve ben tüm metropollerin hikâyeleri olduğuna inanıyorum ve o hikayelerde gezinmeyi istiyorum veee bunu seviyorum..
Ve bu nedenle, insanın bir “HİÇ” olduğunu kavramış olan , metropol insanıyla ve entelektüellerle fevkalâde dalga geçebilen “Woody Allen” ı daha da çok seviyorum…
Metropolü terketmeyen ve şehirlinin sorunlarıni harika bir mizahla anlattığı için bir de yanaklarından öpüyorum.
Zararlı tüm yiyecekleri seviyorum.. Zararlı yiyecekleri yerken mutlu olursam bana zarar değil fayda sağlayacağına inanıyorum.
Zamanın ne olduğunu bilmiyorum..
Bir yol var önümde, geldim ve gidiyorum onu biliyorum..
Kedileri, köpekleri, kuzuları hepsini çok seviyorum.
Ama hayvanlarla kafayı bozup, bunu da dikte ettirmeye çalışanları sevmiyorum.
Bir de kaba insanları sevmiyorum, tersleyenleri sevmiyorum.
“Rimbaud” demiş ya; ” Ben hayatımı incelikler yüzünden kaybettim..”
Bir de asık suratlıları hiç sevmiyorum..
Oğlum da ben de öyleyiz.
Sen biliyor musun bizim içimizde neler ne halde.
Asma suratını, bir de hırsını kenara koy..
Neyse işte.. 02:58 oldu..
Hayatla derdi olanlar yazdı mı rahatlar…
Ögrenmek müthiş bir yaşama sevinci.. Başka da bir derdim yok sanırım…
Ha bir de insanların kalpleriyle derdim var.
Güzel ve kocaman kalbe takıntılıyım.
Tebessüm…
5.03.2015