Gecenin bu saatinde melekler görünse gözüme diyorum, ama belki de -en kara mucizevi böcek- bir meleğin varlığından daha gerçek.
Çoğunlukla aşk tacirleri var bu saatlerde…
Sözler uçuyor.
Gözler birbirine değmiyor.
Dudaklarda yaşanan bir infilak yok.
Zihinden zihne ulaşan şeyler ancak post-modern bir dünya klasiği gibi.
Ne yazık!
Bugün yaşadıklarını yarın unutanlar telden örgü yaptılar bahçeme.
Klavyenin bir ucundan diğer ucuna gidecek bir sözcüğe mahkûm olmak ne büyük trajedi!
-Tek sözcükle- dünya yerinden oynayabilir aslında sahici bir paragrafta.
Ama sahici olmayan bir gezegende sandığımdan daha ağır romanlar var.
Bugün güldüğüne yarın ağlıyor olmayı savunanları neden dinlemek zorundayım ki.
İnsan sevmediğinde, sevemediğinde derhal göç etmeli.
‘Sevmeyi unutmak’ büyük bir ceza…
Konuşmaktan bitap düştüğümde susmayı öğrenmek isterdim.
Sustuğumda kalbim genişliyor…
Tam; ‘’ işte şimdi bir çift gözün içerisine yuvarlanabilirim dediğim’’ anda,
bakıyorum ki o arsız bir çift göz beni yutmak üzere…
Of diyorum, kaçmalıyım oradan.
Anladım ki yaşam hep bir göç.
Kırlangıçları çok daha iyi anlıyorum artık
Ne zormuş meğer insanın kendisini dik tutması.
Ve ne kolaymış yanılmak.
Kalbini büyütenler kolayca kanar derdi büyükannem düşlerimde
Haklıymış!
Oysa ben onu hiç görmedim diye gerçek olmadığını düşünürdüm çoğunlukla.
Varsayalım ki o yaşlı bir peri…
Gerçeklikten uzak olan her şey en güzel düşlerimde ne kadar parlak…
Bu hep böyledir belki de, bilmem.
Kırılgan bir ruhu ancak insanın kendisi paklar ve büyütür…
Bunu iyi biliyorum.
Kimsenin kimseyi görmeye dahi tahammül edemediği bu sanal seyirde, o büyük mahallenin köşesine ne diye diktiler bizi?
Ruh bekçiliği mi yapacağız hem bu saatten sonra.
Eninde sonunda onlar birbirlerini bulurlar engin sularda…
Yargının olmadığı, zihinlerin sustuğu sularda…
Bence, gecenin ‘02.00’sinde senin de düşlerini sahiplenenleri sevmeli…
Onlar o yüzden uykusuz.
Çok sevmeli hem de…